kaçan kovalanır bebeğim ;)

Hayatında kaçtığın ne varsa bil ki hep yanında, hemen ardında olacak. Nefesini ensende hissedeceksin. Daha hızlı kaçmak istedikçe sen, karşına çıkan herşey de onu hatırlatacak sana, ona götürecek seni.

“e n’apıcaz?”ın cevabı ise “kabul et” olacak. Onun varlığını, neyse o, kabul et. Kabul et ki uyum için de ol hayatınla, kendinle. O zaman nasıl özgürleştiğine sen bile inanamayacaksın.

Hatırla, kaçan kovalanır bebeğim ;)

—————-

Whatever you are trying to escape and ignore is always watching you, it is always just behind you. You feel its coldness on your nape. When you want to escape faster, you see that everything is about it on the road.

The answer for “So, what are we gonna do?” question is “Accept it!”. Accept its being, accept that what it is. Accept and be in harmony with your life, yourself. you cannot believe how you will be free then.

Remember that when you run, he chases you babe ;)

Yıllardır gitmeyi amaçladığım bir oyun – Profesyonel

Dün Atlas Pasajı’na gidince gördüm posteri ve çok heyecanlandım. Oley ya İstanbul’da tekrar oynuyor Profesyonel. O zaman artık görelim, yıllardır bir bekleyişteydim.

Maalesef Küçük Sahne’deki oyunalrda biletler tükenmiş. Sadece 27 Ekim’de (Pazar) Beykoz Ahmet Mithat Efendi Sahnesi’nde son 20 koltuk var. Haydi erken gelen kapıyor :))

İstanbul Devlet Tiyatrosu Oyunun Sayfası

Bilet almak için buradan devam

profesyonel_ist

 

Bir Zamanlar Londra’da! – Bir Umut Yalım sergisi

GaleriBu“O rutubetli Londra yıllarında Kendi’m olma çabası…

Yeniyetmelik yılları bir zaman biriminden çok bir mekân gibi yaşanıyor. Zaman, mekânın eşliğinde sadece… Benim de, okul günlerimdeki, Londra yılları zamandan çok bir mekân gibiydi. Bitmeyen bir mekân. O mekânın içersinde kendimi bulmam uzun sürmedi çünkü Camus’nün deyişiyle “Tek başına bir dayanışma” içersindeydim. Zaten adamı da adam yapan bu tür yalnızlık ve kendisizlik zamanlarıdır. Kendisizliğine, bir kendilik ikame ettiği zaman kişi kendini tamamlar. O rutubet Londra yıllarının bana en büyük armağanı da buydu zaten: Kendi’m…”

Etkinlik sayfası için buyrunuz.

Kusura bakmayın; çok değiştiğim için sizi tanıyamadım.

Kusura bakmayın; çok değiştiğim için sizi tanıyamadım.

Sergi/Exhibition

Kusura bakmayın; çok değiştiğim için sizi tanıyamadım. / I beg your pardon I didn’t recognise you- I’ve changed a lot.

Açılış // Opening : 1 Kasım / November 2013, Cuma / Friday, 19:00

*Please scroll down for English text.

halka sanat / galeri resmi açılışını 1 Kasım, Cuma 19:00’da “Kusura bakmayın; çok değiştiğim için sizi tanıyamadım.” isimli sergiyle yapıyor.

http://halkaartproject.net/sergiler.html

halka art / gallery opens officialy on 1 November, Friday at 18:30 with an exhibiton titled ” I beg your pardon I didn’t recognise you- I’ve changed a lot.”.

http://halkaartproject.net/sergiler.html

Also, click for event page on Facebook

please life please take me down…

…therefore I can say that I did it, I dealed with it and that is my victory! Nope, that’s not the point. If I push so hard and you push me harder, I know that I have another way to go there, an easier, a wider, a happier way with full of satisfaction.

…and now it’s a bigger victory with a big treasury that I gained on the way there…

aşırı şekilde sevilmek istiyorum ama aşırı aşırısı olsun…

Kızcağız odanın sonunda kendi başına kıvrılmış yatıyordu. Hani yer olsa pencerenin de dışına çıkacakmış da işte yeri darmış, orda kalmış gibi. Oda da çok büyük olmasa da içindeyken kocamanmış gibi gelen, her metrekaresine farklı ışığın düştüğü, hatta oksijen oranının bile heterojen olduğu bir yer.

Odanın içinde ilk defa yürürken en sevdiği yer diğer köşedeki en aydınlık bölgeydi. Orada da camın dibinden dışarı fırlayıp oralarda kalmak istemişti. Ancak iş gerçekten yerleşeceği bir yere gelince buraya gidip baktı ve az önceki rahatlığı hissetmedi, orası ait olduğu yer değildi. Onun yerine daha dışarıda kalan, ulaşmanın daha zor olduğu ama yine de hafif aydınlık bir yeri seçti.

Sevgi almak isteyenler dağıldı odanın içine, birisi elindeki tohumları avucundan toprağa saçmış gibiydi, bazı yerlere çok tohum gelmişti, bazı yerlerdeyse daha az kalmıştı. Bazıları büzüşmüş, bazıları uzun uzun, bazıları kocaman, bazıları ise minicikti. Diğer elindeki besinle de ki buna sevgi diyorlardı bu evrende, bu tohumları besleyecekti bu kişi. Sevgi ise ışık saçan minicik beyaz-pembe peri kanadı tüyleri. Bıraktı elindeki sevgiyi tohumların üstüne. Bazıları tohumdan tohuma dokunuyor, bazılarıysa sadece birinin üstüne konuyordu. Tatlı bir dokunuş hissediyordu tohumlar. Bazılarıysa sadece havada uçuşuyordu, sadece kendilerine uygun tohumu bulamamışlardı. Hepsinde ise ortak olan aralarındaki bağdan dolayı açığa çıkan güçlü enerjiydi. Bu tohumların canlanırken, hayata geliyor olmanın verdiği korkudan, güvensizlikten, yokluktan arınmasını sağlayan, onları büyüten enerji…

Tohumlar büyürken toprağa düşen kanatlar da onlardan aldığı enerjiyle birer tohuma dönüşüyor ve kendilerine gelecek sevgiyi bekler hale geliyorlardı. Yani sıra şimdi de az önce sevgi dağıtan kişilerin sevgiyi almalarına gelmişti. İşte odanın arkasındaki kız da onlardan biriydi. Onun için sevgi vermek daha güzeldi, belki de aslında daha kolay. Bunun içindir ki yere yatmak ona o kadar zor gelmişti. Bedeninde hissettiği orada yatmak istememesinden kaynaklı bir rahatsızlıktı. Sıra onda sanmış, iyi bari deyip yatmıştı. Hatta önce savasana pozundaydı da yok olmadı cenine geçti. Cenini hep çok seviyordu. O zaman istemediği bir durumla sevdiği birşeyin içinde rahatça baş edebilirdi.

Yeni sevgi tüyleri saçıldığında ise bir baktı etrafında bir sürü tüy uçuşuyor, ayaklarından kalçasına, beline, ellerinden başının tepesine kadar onu sarıyorlardı. Neredeyse hiç boşluk kalmamıştı vücudunda dokunulmamış. Hatta sanki bazı tüyler ona sarılacak da bedenini saracakmış gibi güçlü hissediyordu bu dokunuşları. Biri de gelmiş başucuna oturmuş saçlarını okşuyordu. Sanki bütün zamanını ona verebilirdi, öyle özenle yerine yerleşmişti, hiç acelesi olmadan, orada hep onunla kalacakmış gibi.

Evet, poz ilk andan son ana kadar rahatsızdı, almak onun için hep zor olmuştu zaten ama etrafındakilerin dokunuşlarının rahatsızlıkla hiç ilgisi yoktu. Öyle şaşırmıştı ki bu şaşkınlık bütün hislerini bastırmıştı. Hissettiği sadece sevgiydi, hiçbir karşılık beklenmeden ve herhangi bir sorumluluk yüklemeden sadece verilen sevgiydi ve bunu kabul edebilirdi.

∞ e bu yazıyı da gülümseyerek bitirelim, tam da üstüne bu karikatürle karşılaşmam tesadüf olmasa gerek :)

aşırı-sevilmek