Kızcağız odanın sonunda kendi başına kıvrılmış yatıyordu. Hani yer olsa pencerenin de dışına çıkacakmış da işte yeri darmış, orda kalmış gibi. Oda da çok büyük olmasa da içindeyken kocamanmış gibi gelen, her metrekaresine farklı ışığın düştüğü, hatta oksijen oranının bile heterojen olduğu bir yer.
Odanın içinde ilk defa yürürken en sevdiği yer diğer köşedeki en aydınlık bölgeydi. Orada da camın dibinden dışarı fırlayıp oralarda kalmak istemişti. Ancak iş gerçekten yerleşeceği bir yere gelince buraya gidip baktı ve az önceki rahatlığı hissetmedi, orası ait olduğu yer değildi. Onun yerine daha dışarıda kalan, ulaşmanın daha zor olduğu ama yine de hafif aydınlık bir yeri seçti.
Sevgi almak isteyenler dağıldı odanın içine, birisi elindeki tohumları avucundan toprağa saçmış gibiydi, bazı yerlere çok tohum gelmişti, bazı yerlerdeyse daha az kalmıştı. Bazıları büzüşmüş, bazıları uzun uzun, bazıları kocaman, bazıları ise minicikti. Diğer elindeki besinle de ki buna sevgi diyorlardı bu evrende, bu tohumları besleyecekti bu kişi. Sevgi ise ışık saçan minicik beyaz-pembe peri kanadı tüyleri. Bıraktı elindeki sevgiyi tohumların üstüne. Bazıları tohumdan tohuma dokunuyor, bazılarıysa sadece birinin üstüne konuyordu. Tatlı bir dokunuş hissediyordu tohumlar. Bazılarıysa sadece havada uçuşuyordu, sadece kendilerine uygun tohumu bulamamışlardı. Hepsinde ise ortak olan aralarındaki bağdan dolayı açığa çıkan güçlü enerjiydi. Bu tohumların canlanırken, hayata geliyor olmanın verdiği korkudan, güvensizlikten, yokluktan arınmasını sağlayan, onları büyüten enerji…
Tohumlar büyürken toprağa düşen kanatlar da onlardan aldığı enerjiyle birer tohuma dönüşüyor ve kendilerine gelecek sevgiyi bekler hale geliyorlardı. Yani sıra şimdi de az önce sevgi dağıtan kişilerin sevgiyi almalarına gelmişti. İşte odanın arkasındaki kız da onlardan biriydi. Onun için sevgi vermek daha güzeldi, belki de aslında daha kolay. Bunun içindir ki yere yatmak ona o kadar zor gelmişti. Bedeninde hissettiği orada yatmak istememesinden kaynaklı bir rahatsızlıktı. Sıra onda sanmış, iyi bari deyip yatmıştı. Hatta önce savasana pozundaydı da yok olmadı cenine geçti. Cenini hep çok seviyordu. O zaman istemediği bir durumla sevdiği birşeyin içinde rahatça baş edebilirdi.
Yeni sevgi tüyleri saçıldığında ise bir baktı etrafında bir sürü tüy uçuşuyor, ayaklarından kalçasına, beline, ellerinden başının tepesine kadar onu sarıyorlardı. Neredeyse hiç boşluk kalmamıştı vücudunda dokunulmamış. Hatta sanki bazı tüyler ona sarılacak da bedenini saracakmış gibi güçlü hissediyordu bu dokunuşları. Biri de gelmiş başucuna oturmuş saçlarını okşuyordu. Sanki bütün zamanını ona verebilirdi, öyle özenle yerine yerleşmişti, hiç acelesi olmadan, orada hep onunla kalacakmış gibi.
Evet, poz ilk andan son ana kadar rahatsızdı, almak onun için hep zor olmuştu zaten ama etrafındakilerin dokunuşlarının rahatsızlıkla hiç ilgisi yoktu. Öyle şaşırmıştı ki bu şaşkınlık bütün hislerini bastırmıştı. Hissettiği sadece sevgiydi, hiçbir karşılık beklenmeden ve herhangi bir sorumluluk yüklemeden sadece verilen sevgiydi ve bunu kabul edebilirdi.
∞ e bu yazıyı da gülümseyerek bitirelim, tam da üstüne bu karikatürle karşılaşmam tesadüf olmasa gerek :)