Kandil günlerini severim, bize bahşedilmiş armağanlar gibi hissettiriyor bana, bayram gibi, kutlamayı seviyorum. Az buçuk bilgim de vardır, öyle yetiştirildim, iyi ki… ama bugün Regaip kandili ve neden kutladığımızı bilemedim bir türlüi bir araştırmaya giriştim. İlk karşıma çıkansa “regaip” kelimesinin anlamı oldu. Şaşırdım…Tam da bugünlerde kafamı kurcalayan ve hatta beni çok mutlu eden gelişmelerin üzerine bu anlam da yine her zamanki gibi doğrı zamanda tam da olması gerektiği gibi karşıma çıktı. Bugünün mucizesi J
Bu yazıda dans var, yoga var, iş var, niyet var, umut var, şans var, zaman var, emek var, insan var yani aslında hayat var…Kelimenin anlamında bu var.
Regaib Kandili, Regâib, arapça bir kelime, “reğa-be” kökünden geliyormuş. “Reğa-be”, kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarf etmek anlamına geliyormuş. “Reğîb” kelimesi ise, “reğabe”‘den türemiş bir isim ve kendisine rağbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demekmiş derken Regaib’e gidiyor. Daha detayını bu işle ilgilenen bir dilbilimciyle çalışmak isterim ama o da ayrı bir konu.
Dans ederken özellikle benim ilgilendiğim odern dans ve doğaçlamada önce bırakmayı öğretirler. Bırakabilirseniz kendinizi o bir süre sonra dansa dönüşür. Yere dokunuruz, yatarız ve belki de daha önce bedenimizin yere değmeyen kısımlarının yerle olan temasını hissederiz. Nasıl bir güç verdiğini ve aslında kendimizi ona bıraktığımız zaman bizi nasıl taşıdığını, nasıl da güvende olduğumuzu hissederiz. Hani balerinler, dansçılar bir güçle sıçrarlar havda saniyelerce belki de birkaç dönüş ,bir kaç hareket yaparak kalırlar. Nedendir o biliyor musunuz, yere öyle güçlü basarlar ki oradan aldıkları güçle o kadar yukarıya sıçrayabilir ve o kadar süre kalabilirler orada. Öyle güçlüdür, öyle güvenlidir aslında kendini bırakmak. Toprak ana derler ya, bir ana gibi hep arkamızda hep yanımızda hep destektir bize.
Bırakıştan sonra niyet gelir, bedeninin bir parçası hareket etmeye başlar, belki elin, kolun belki başın, belki sadece gözün… Bir yere gitmeyi veya kalmayı veya dönmeyi ister, seni çeker ve gidersin, kalırsın, dönersin…
Uzun süredir bırakmayı çalışıyordum zaten, o süreçte bıraktım bazı şeyleri, kişileri, fikirleri…Kontak doğaçlamada o günkü çalışmada “niyet”ti konu. E kontak adı üstünde yalnız değilsin, sen niyetini göstereceksn, eşin niyetini gösterecek bakalım o dans nereye gidecek. Benimki arkadaşımın götürdüğü yere gitti. Şaşkınlığımdan ne yapacağımı bilemedim. Vardı niyetlerim, hayallerim, neden gidememiştim ki?
Aklımda sorular vardı, ne yapmalıydı? Bir taraftan hayata devam etme kailesi, bir taraftan dans etme tutkusu, bir taraftan da öğretme olma çalışmaları ve biraz aklımda kalbimdeki birşeyler. Niyetim belliydi ama birz bulutlu. Vardı o niyete varan adımlar ama biraz engebeli. Bir hocamın Facebook’taki postunu gördüm, tam da benim niyetim için biriyle çalışmak istediğini yazmış. Olamazdı, daha da istediğim birşey kendiliğinden karşıma çıkamazdı. Niyetim belliydi ya, yavaş ya da hızlı hayat hep ordan kapılar açmaya başladı. Bıraktığım şeyler de hep iyidi benim için aslında, o zamanda onlar olmalıydı hayatımda ama ne zaman o yana baksam kapanıyordu o kapılar, hiç bakmayayım arkama diye herhalde, devam edeyim diye, korksam da, ellerim titrese de ayaklarım bazen sürüklenerek bazen koşarak gitse de bu yana gitmeliydim sanki…
Allah der ki “ayakkabının bağı çözülse bnden iste” Ne güzel değil mi? Ayakkabımın bağı çözülse niyetim onu bağlamaktır ilk olarak, ne güzel o basit işi bile Allah’tan istemek, beni o basit noktada bile gördüğünü bilmek. O’na olan güvenle eğilip bağcığı bağlamak.
Çok sevdiğim bir laf var hem dansta hem yogada kullanırız ama benim için hayatı anlatan basit bir cümle: “Yere köklenirken gökyüzüne uza!” Çok değil belki de en sevdiğim…
Yine hatırlıyorum utthita parsvakonasana pozunu çalışıyoruz bu sefer de. Ayağımın dört köşesinden yere köklenip topuğumu öyle güçlü bastım ki yere unutamıyorum bacağımdan, gövdemden kolumdan el parmak uçlarıma uzayışımı. Nasıl açılarak hafiflemiştim. Niyetim ileri gitmekti, gücümü yine yeryüzü veriyordu.
Bugünlerde üzerinde çalıştığım bir proje var. Aslında ne zamandır aklımda ama işte aklımda bir de o engeller, korkular var ya bugüne kaldı. Doğrusu buymuş ki başlayınca nasıl hızlı gidiyor çok şükür. Hep derler ya aşk böyledir zoru yoktur, kolayca oluverir kendini içinde bulursun. Öyle bir şey hayat da, doğru zaman gelince kendini içinde buluveriyorsun.
Paulo Coelho her zaman ilham verir bana, şu sözü de çıkar hep karşıma: “Hiçbir zaman pes etme. Kalbin yorulduğunda ayaklarınla yürü ama daima ilerle” Bu projede koşuyorum, koşuyoruz. Hergün olmasa da konuştuğumuz, her an olmasa da görüştüğümüz, çok ilginç şeyler paylaştığım bir arkadaşımla hem de koşuyoruz. Anlattım Pınar’a dedim, “ellerim hala titriyor”; dedi ki “Cesaret, ellerin, ayakların titrese de o adımı atmaktır.” Niyetimiz bizi bir araya böyle getirdi herhalde. Bakın sizin beraber yapacağınız işler var diyerekten hazırladı bizi bugüne.
Bugün 1 Mayıs. Bugün Regaib Kandili. Bazılarımız birini bazılarımız diğerini bazılarımız hepsini bazılarımız hiçbirini kutluyoruz. Ben ikisini de kutluyorum ve bu beraberlik benim için çok daha anlamlı. Ne kadar güzel çalışmak, emeğini kutlamak. Hep bayram olarak kutlamak dileğim. İçimdeki niyetle çalışmak, emek vermek, bu niyetle Allah’a yönelmek.
Bu yazıda dans var, yoga var, iş var, niyet var, umut var, şans var, zaman var, emek var, insan var yani aslında hayat var…Kelimenin anlamında bu var.
Yazı hem uzun hem kısa, arkasında bir ömür var…